Harcanmış Cümleler

Fotoğraf: Kübra Hanedan

Tüm cümlelerim tükendi sonunda. En sonuncusunu bir saat önce çınar ağacının denize bakan dallarının altında, kopan bir dalı ile birlikte harcadım. Rüzgarlı bir günü seçtiler gitmek için. İçimdeki tüm pencereler açılınca kalbim cereyanda kaldı. Çok değil yarına kalmaz hastalanır.  Kafam desen çoktan üşüttü. Tüplü televizyona vurur gibi vuruyorum ona, kendine gelir belki diye, olmuyor. Olmayışına üzülüyorum bir de. Bir aç kapa yapsam kendime gelir miyim diye de düşünmüyor değilim.

  Daha sağlıklı şeyler düşünmeyi çok isterdim inanın. Fakat çok üşüdüm, her yerim uyuştu maalesef. Sizi niye inandırmak istiyorum, bilmiyorum. İnansanız ne değişecek sanki, kelimeler mi yağacak başımdan aşağıya? Evet, siz şanslı kişi, insanları kendinize inandırmayı başararak, bizden tam bin kelime kazandınız. Dilediğiniz gibi ifade edebilirsiniz artık kendinizi.”  Hayır, tabiki böyle şeyler olmayacak, o kadar da hayalperest değilim canım! Yani en azından, kimsenin hiçbir şeye doğru düzgün inanmadığını görecek kadar.

  Güven diye bir duygu vardı bir zamanlar, ne oldu o? Vefa ile aynı kader paylaştığını duydum en son, isimden öteye gidemiyorlarmış. Tabi, o güzel insanlarla birlikte gidince güzel duygular, isimleri kaldı bir tek elimizde.  Oysa daha bir saat önce sahiptim ben onlara.  Güle güle gittiler, içlerinde milyonlarca kelime taşıyarak.  En çok ihtiyacım olan, ‘sevmek’ kelimesini çekip almak istedim içlerinden. Çünkü ne olursa olsun sevmek yanında kalmalı insanın. Çünkü sevmek kalırsa, umut da kalır. Baktım en önde o gidiyor, muhtemelen diğerlerini galeyana getiren de kendisi. Aşk olsun sana diyerek bıraktım kendimi bankın üzerine, bomboş kaldım ama hiç bu kadar ağarlaşmamıştım.

Çağla Özkan

Yorum bırakın