Buralar Hep Umut

IMG_6946
Fotoğraf: Kübra Hanedan

“İşsizlikten öleceğim burada.” Damla, bir iş başvurusunun daha olumsuz sonuçlanmasının ağırlığıyla, balkondaki salıncağa bırakıyor kendini. Bir gün fark edileceğine olan inancı saatte seksen kilometre hızla ondan uzaklaşırken, arkasından sadece bakıyor. Oysa inancıydı, kumbarasına hayallerini koyup, onu İstanbul’a getiren. İyi bir reklam ajansında metin yazarı olarak çalışacak, getirdiği yenilikçi fikirler ile rakiplere fark atacak, kristal elmayı alırken ön iki dişini hafifçe göstererek gülecekti. Elmayı Mustafa amcadan alıyor ancak ve hiç gülmüyor. Üniversitede part time çalıştığı işlerin dışında aktif bir çalışma hayatı olmadı şimdiye kadar. Düştüğü bu dünyanın kıyısına itildiğini hissediyor, yaşadığından şüphe ediyordu. Yaşamak için bir eylem içerisinde olmak gerekir diye düşünüyor, kafasının altına yastık koyarken. O esnada, hızla sevdiği adam geçiyor aklından, kalbinden geçtiği gibi. Oğuz Atay’ın Tutunamayanlar kitabındaki, hayata karışamayan Selim ile özdeşleştiriyor kendini. Hayali karakterler sarıyor dört yanını. “Uyu Damla uyu… Uyu da yok ol.”

 Gözlerini olmayan hayallerinin üzerine kapatırken, telefonun sesini kapatmayı unutuyor. Arayanı internetten izlediği videolarda ki telepatik yöntemlerle durdurmayı deniyor… Ses gittikçe daha çok artıyor. Açıyor gözlerini, internet kesildiği için tam öğrenememişti tekniğini. “Efendim… Yok olmaya çalışıyorum… Evet, çok üzüldüler işe alamadıkları için… Ne? Kime devrettin? İnanamıyorum ya niye? Ne demek vakti gelmişti? Dükkana geliyorum… Hayır bekle, geliyorum… Alo… Alo…” Sesine karşılık bulamayan Damla, bir anda sokakta buluyor kendini.  “Ah Despina, hayatla aramdaki bağdın sen. Nasıl kopartırsın?” Ağaçlı yoldan, rüzgarı arkasına almış ilerliyor. Bir an önce hedefe varmak için, otuz altı numara ayaklarının izin verdiğince büyük adımlar atıyor. Hiç bir şey görmüyor gözü, ne dibinde son anda duran arabayı, ne de adamın uzattığı yardım elini.

“Tabakhaneye yetişiyorsun herhalde? Buyur geç.” Yeniden kaldırıma çıkıp yürüyor. Önemsemiyor haksızlığını. Hiddetle yanından geçen beyaz Bmw’ye bakıyor, babasına rest çekmediği zamanlarda kullandığı arabaya. “Yürü Damla yürü…” 

Sonunda varıyor dükkana. İçeriye girdiği anda yasemin kokusu doluyor burnuna.  Babaannesinin özlü sözünü hatırlıyor, ‘Hiçbir parfüm,yaseminin bir dalı kadar güzel kokamaz.’ Daha birçok çiçek dizilmişti asma kata ama en sevdiği çiçeğin kokusunu alıyor. Çiçekçiye devretti demek ki diye düşünürken, gözleri raflara takılıyor. Kitaplar yerliyerinde,alt katta bir değişiklik yok. Kapının karşısında duran masanın üzerinde ki fincanı ve ondan yayılan aheste dumanı görüyor… “Sıcak, çok fazla uzaklaşmış olamaz. Despina…

 “Bağırma buradayım.” Damla, arkasından gelen sese çeviriyor gözlerini. Despina bir elinde ortanca, diğerinde birkaç kitap ile, merdivenin son basamağından iniyor.  Ritmik hareketlerle dolanıyor dükkanın içinde. Damla ona bakarken, bir Flâmenko gösterisi izliyormuş hissine kapılıyor. Bir süre sonra topuklu ayakkabıların sesi kısılıyor ve Damlaya dönüyor.

“ Ne demiş Tutunamayanlardan Turgut; kitapçıların ve çiçekçilerin bazı özellikleri olmalıdır… Kitaplar ve çiçekler özel itina isteyen varlıklardır…”

Despina cevap bekleyen bakışlarına karşılık bulamayınca devam ediyor.

“İşte sen tam da bu itinayı gösterecek kişisin. Onları, üç aylığına sana emanet ediyorum

Ne demek emanet ediyorum? E hani devretmiştin burayı?”

“Evden çıkman için öyle söyledim. Biliyorsun bir süredir maddi sıkıntılar yaşıyorum burayla ilgili, yeni bir şeyler denemeye karar verdim.” Kafasıyla çiçeklerin olduğu bölümü gösteriyor. “Fakat kızım eşinden boşanıyor ve benim yanında olmam lazım, üç ay yokum.  Senden isteğim bu süreçte buraya sahip çıkman. Sana güveniyorum Damla. Burasının yeniden popüler olmasını sağla.

“Despina ben yapamam. Burası senin her şeyin, ben batırırım burayı.”  Despina gülümseyerek Damlaya ilerliyor ve sıkıca kavrıyor elini.

“Yaparsın.  Sana bir Apple şirketi emanet etmiyorum sonuçta. Alt tarafı dünyanın en naif iki öğesine sahip çıkacaksın.  Çevremde onların dilini bilen yalnız sen varsın Damla.”

Despina, Damlanın bir şey söylemesine fırsat vermeden çiçeğini ve kitaplarını alıp,sırtında Damlanın korku ve şaşkınlık yüklü gözleriyle kapıya yöneliyor.

“ Gücünü gerçekten istediğin hayaller için harca. Her gün bir demet kelime bırak hayata ve unutma, buralar hep umut.”

 Despina eliyle gönderdiği öpücüğün ardından, uzaklaşıyor Damlanın gözlerinden. 

Şaşkınlığı, mutluluğunu, korkusu, heyecanını selamlıyor. Damla gözlerini kapatıp, duygularının sesini dinliyor bir süre.

 “Merhaba.”  Kapının önünden gelen ses ile, susuyor duyguları.

“Umut ben, Despina’nın yeğeni. O yokken, size yardımcı olmamı söyledi.”

‘Yok canım, buraya gelirken bağırdığım adam olamaz.’ Tereddütlü adımlarla yaklaşıyor adama, göz bebekleri büyüyor, evet o.  Kitaplarda yazılan bu tarz karşılaşmalara gülüp, abartılı bulduğu için kızıyor kendine. Sonra gözlerini tavana dikip mırıldanıyor. “tabakhane dedim..”

“Demek ki neymiş, ağzımızdan çıkan sözler hiç ummadığımız yerlerde bizi bulabilirmiş.” Gülümsüyorlar… Damla, Umut’un gözlerine bakarken, uzun bir aradan sonra ilk kez hayata karıştığını hissediyor.

Çağla Özkan

Buralar Hep Umut’ için 2 yanıt

Yorum bırakın